ANADOLU UYGARLIĞI
Anadolu uygarlığı, deyip de geçmeyin; Sümer uyarlığı, Mısır uygarlığı kadar eskidir. Tarihi M.Ö. 2500’lere kadar dayanır.
Anadolu’nun çok eski bir uygarlık olduğunu Ahmet Arif, “Anadolu” şiirinde şöyle dile getirir:
“Beşikler vermişim Nuha
Salıncaklar hamaklar
Havva anan dünkü çocuk sayılır
Anadoluyum ben
Tanıyor musun?”
Para, ticaret, sanat, felsefe Anadolu uygarlığına hastır.
Hititler, Frigler, Urartular, Lidyalılar, İyonlar…
Sonra Türkler ve Romalılar…
Her biri bir sürü iz bırakmıştır Anadolu’ya…
Yetmiş iki millet…
Karışmış birbirine…
Anadolu olmuş bir mozaik.
Evet…
Tanımak… Bilmek… Hissetmek…
M.Ö. 2500’lü yıllardan bu yana…
Kurulan medeniyetler, yıkılmış savaşlarla…
Yerle bir olmuş Anadolu…
Talan edilmiş toprağı, suyu…
Söyle demiş Ahmet Arif:
“Binlerce yıl sağılmışım,
Korkunç atlılarıyla parçalamışlar
Nazlı, seher-sabah uykularımı
Hükümdarlar, saldırganlar, haydutlar,
Haraç salmışlar üstüme.
Ne İskender takmışım,
Ne şah ne sultan
Göçüp gitmişler, gölgesiz!
Selam etmişim dostuma
Ve dayatmışım…
Görüyor musun?”
Anadolu insan olmuş…
Sarmış yaralarını…
Küllerinden doğmuş…
Savaşlar, barışlar; iktidar kavgaları, ekonomi…
Anadolu ticaretin başkenti…
Tarımın merkezi…
Sanatın, felsefenin beşiği…
Thales’in memleketi…
İşte böyle bir yeridir, Uygarlığın beşiği…
Anadolu…