BAKKAL MEHMET VE TEFECİ KAZIM.
Bakkal Mehmet kazandıklarını “Night Clup” pavyon vb. yerlerde harcar.
Kazandıkları ile mala yatırıp yapmaz ve sonunda dükkanına mal alamaz duruma gelir.
Bakkal Mehmet’in yeri köşe başında iyi iş yapan dükkandır ve bu durum Tefeci Kazım’ın dikkatini çeker ama Tefeci Kazım bölgede bir kaç tefeciden biri olduğu için dostlarına haber eder, “o iş bende der” kenarda bekler.
Zaten gece kulübüne Tefeci Kazım gizli ortaktır, bunu da avam bilmez.
Sonunda Bakkal Mehmet düşer Kazım’ın eline.
Tefeci Kazım Bakkal Mehmet’ten gece kulübünde kazandıklarından yüksek faizle köşe dükkanın değerinin yarısı kadar kredi verir.
Faizi ile geri dönüş aldığında dükkan nasıl olsa, Tefeci Kazım’a kalacaktır ve Tefeci Kazım bundan emindir.
Çünkü Tefeci Kazım tefeciliği çıraklık yıllarında Yahudi ustasından öğrenmiştir.
Kazım köşedeki dükkanı ipotek eder, Bakkal Mehmet’e parayı verir.
Verir verir ama anlaşmazlık durumunda yetkili mahkemelerde Türkiye’deki bir mahkeme değil, Londra mahkemeleridir.
Sen, küçük esnaf, Bakkal Mehmet Londra’ya vize alıp mahkemede kendini savunamazsın deseler de Mehmet dinlemez.
Alır Bakkal Mehmet sıcak parayı…
Sıcaktır paranın yüzü…
Günah cilveli bir fahişedir çünkü.!
Mehmet alışmıştır bir kere gece kulübüne ve kumara.
Aldığı parayı da işletmeden eğlenmeye devam eder.
Sonunda para biter dükkan elden gider.
Feryat figan boşadır artık.
Dükkanın yeni sahibi tefeci Kazım’dır.
Bakkal Mehmet yalvarır “her şeyim gitti, bari senin dükkanında maaşla çalışayım.”
Tefeci Kazım haklı olarak geriye doğru yaslanır, yukardan Bakkal Mehmet’e bakarak şu tarihi cümleyi kurar:
“Sen çalıştıra bilseydin, yani sen adam olsaydın babandan kalma serveti harvurup harman savurmaz, aklını kullanır (tefeciye) bana muhtaç olmazdın.
Şimdi yürü ne halin varsa gör.”
Bakkal Mehmet’i önce karısı terk eder, sonra evlatları ve gece kulübündeki dostları…
Bakkal Mehmet’in bir yerde yaşadığı söyleniyor ama yaşıyor mu yaşamıyor mu kimse bilmiyor.
Bu geçen zamanda Bakkal Mehmed’in karısı pazarda pancar satarak, sarımsak, soğan satarak üşüyerek, titreyerek, elleri soğuktan kan içinde merdiven silerek oğlunu okutur.
Artık oğlu İngilizce eğitim almış üniversite bitirmiş bir gençtir.
Bakkal Mehmed’in karısı yine şanslıdır çünkü oğlu terörist bir örgütün içerisine girmeden mezun olabilmiştir.
Kadıncağız “şükürler olsun” der, Allah’a hamd eder.
Ancak oğlunun İngilizce bilmesi, üniversite mezunu olması. iş bulacağı anlamına gelmez ki…
Bir akşam yetkili televizyon ekranlarında “her üniversite mezunu iş bulacak” diye bir şart yok der.
Kadıncağız “vay” der yutkunur, başını öne eğer “ne yapalım oğlum kader” der.
Çünkü halledilmesi gereken onca meseleyi kader gibi bir kavrama sıkıştırıp, başını öne eğen bir gelenekten gelmiştir.
Çünkü kader kavramını çözemeyen ya da çözdüğü halde gerçeği söylemeyen zavallılara meyl etmiştir.
Ve tüm bu olanları Tefeci Kazım bir köşeden izlemektedir ve planlarına devam eder.
Bakkal Mehmet’in oğlunu babasından faizle aldığı bakkalını alışveriş merkezi yapıp, bir kuruşunu dahi kaçılamayacağını bir sistemi kurarak işe alır, çünkü Yahudi kul hakkı yemez, der.
Yahudi mantalitesi:
Ele Verir Talkını Kendi Yutar Salkımı…
Sonra da iyi adam olur.
Tefeci Kazım bu yöntemle köşe başındaki tüm dükkanları, hatırı sayılır arsaları, arazileri, barajı, suyu, madenleri hatta ülkeleri satın alır.
Bakkal Mehmet’in evlatlarını boğaz tokluğuna adına asgari ücret dedikleri dilenci parasıyla çalıştırır.
Bu sistemi korumak için sistem koruyucularına biraz para, idarecilere çok para verilir.
Bakkal Mehmed’in ölümüne yakın kelimeyi şahadet gibi dudaklarından şu cümlelerin döküldüğü söylenir:
Kazandıklarını nereden kazandığını bilmeyen ve nereye harcadığını bilmeyen herkes, esnaf, memur, işçi, çiftçi, en önemlisi SİYASETÇİ Bakkal Mehmet’le aynı kaderi yaşamaya mahkûmdur.
Ben aslında parayı pavyondan ziyade, ihtiyacım olmayanı alıp itibar kazanırım zannederken harcadım, -ki kendi geleceğimi harcadığımı bilmeden.
Akledene saygı…
Doğru yolda olana selam olsun.!