Nereye bakarsanız bakın, paha biçilmez bir tabloyla karşılaşırsınız…
Yazı mı hep bahar renkleri ile süslemek isterdim ama hayat hep bahar değil ki…
Yayla yolunda eski bir müteahhitle karşılaştım..
Doğal ortamda yaşamasından mütevellit olsa gerek, 70 küsür yaşında olmasına rağmen, yayla yolunda aşçılık yapıyor ve resturant işletiyor..
Çaylarımızı verdikten sonra, konuyu ustaca siyasete getirdi..
“Tünelimiz kapalı” dedi.!
Resturantın bulunduğu güzergahtaki tünelden söz etti ancak, tünelin açık olması ya da kapalı olması işine engel değil zira konumunun tünelle ilgisi yok.
Yani araçlar eski yoldan da geçse ona uğramak zorundalar…
Kısaca kendi menfaati için söz söylemedi.!
Farkettim ki vicdani rahatsızlığı var.
Emekli günahkar, O.!
Tüneli yapan konsirsiyumu adları ile saydı..
Beş büyük şirket…
(Türkiye beşten büyük olsa da…..)
1.
2.
3.
4.
5..
Ve ekledi, bakın dedi otuz dakikadır buradasınız, buradan kaç araç geçti..?
Yanımda ise, değer verdiğim büyük şehirlerden birinin fikren sorumlusu var…
Bende “geçen olmadı” dedim..
Bana dönerek “araç geçmeyen yere tünel neden yapıldı” söylim mi.?
“Biz oralardan zengin olduk…
Ben eski müteahhit firmayım.. eski x partiliyim…
Yakına kadar onlara oy veriyordum..
Şimdi sorayım sana.
Devletin hesap uzmanları bir köprü kaça mal olur bilmiyor mu.?
Bilmiyorsa orda ne b.k işi var..?
Eğer biliyorsa da bu işi yapıyorsa daha fena…
Güldü ve “bildiklerini iyi biliyorum” dedi.! “
“Nasıl yani” dedim…
Kendine özgü üslup ile “bak benim senin yaşında evladım var” dedi ve ekledi…
“Sen okumuş birine benzeyisun”
Örnek:
“Devlet bir yere bir köprü yaptıracak birmilyon bedelle çıkar…
Hatta yaşadığım örnektir..
İhaleyi alan firma 500milyona alır..
Arada farka bak…
500milyona alan firma o ihaleden para kazanır…
İhaleye üç firma girdiyse biri alır..
Alan firma, diğer ikimize ücret öder..
Biz kendi aramızda buna “çıkma parası” deriz…”
Cebimizde 250.000 liralık çıkma parası ile akşam namazına giderken diğer hırsız arkadaşıma dedimki: “ya ben namaza gitmiyorum haram para ile namaza gidilmez” gitmedim.
Arkadaşım gitti kıldı, geldi.
Vicdanım hala rahatsız…
Ve bu işler böyle sürekli dönüyor.
Hep birlikte biz, en düşük meslek gurubundan en zirveye kadar devleti soyuyoruz…
…Ve ekledi biz hepimiz gücümüz ölçüsünde hırsızlarız….
En küçüğümüz, küçüğünü, en büyüğü zirve ise, en büyüğünü çalar…
Aklıma ona anlatmadığım bir üçüncü sayfa haberi geldi…
Olay Kayseri’de yaşanıyor…
Adam karısını öldürüyor, yakıyor ve kalan kemiklerini küllerini gömüyor…
İş bununlada bitmiyor tabi…
Sonra şu meşhur kayıp arayan, devletin cinayet masasından, savcısından becerikli tavırlar içindeki televizyon programında, “fatmaaaa seni çok seviyim fatmaaa” tadında ağlayıp karısını arıyor….
Tabi bulamıyor, öldürdüğü karısını…
Aradan yıllar geçiyor ve evinin yakınında inşaat kazısında kemikler bulununca, adli tıp kemiklerin aranan kadına ait olduğunu saptıyor.
Ve yeniden dosyaya cinayet masası yoğunlaşıyor ve mahir polislerimizin başarısı ile, bizim uyanık Kayserili yakayı ele veriyor…
Tatbikat ve ifade derken suçu sabit oluyor ve ifadesinde ki şu kısma dikkat edelim…
“Ramazan ayındaydık ve o gün niyetliydim, orucumu açtım sonra karımı öldürüp, kesip yaktım…
Kanımı donduran kısım bu…
Orucumu açtım, karımı öldürdüm….
Evet orucunu açıp karısını öldüren katil ile, ihaleye fesat karıştırıp namaza giden aynı ritüelden müslümanlar…
Bunların inandıkları din ile, Ganj nehrinde yıkanıp günahlarından arındığına inanan fikrin arasında farkı, gören var mı.?
Bu temelinden tevhit ve adalet olan islamla bağdaşır mı.?
İnandığım hakikatlerden biri ise:
Zenginlikte, fakirlikte mevsim gibidir.
Eğer torunlarınız üçüncü sayfaya manşet olmasını istiyorsanız, kamunun malını aşırıp, falanca efendinin falanca yerde evi, falanca yerde arabası, falanca yerde bilmem nesi var diye hayata tutunursanız unutmayın ki; torunlarınız üçüncü sayfaya manşet olacaktır..
Siz parasal zenginlikle “çoluk çocuğum rahat etsin” putu ile ölürseniz, sizden geriye kalanlar and olsun ki, ruhunuza eziyet edecektir…
Doğru yolda olana selam olsun.!