EZİKLİK VE UCUZLUK.!
Dolmabahçe Saray’da bir akşam:
Sofra kurulmuştu.
Maarif Vekili Esat Bey de oradaydı.
Mevzu maarif meselelerimizdi. Atatürk, herkese fikrini sormaya hazırlanıyordu. Reşit Galip söz aldı.
Maarifin gidişini gayet terbiyeli fakat şiddetli bir dille tenkit ederek Esat Bey’i itham etti. Rahmetli Esat Bey fevkalade centilmen bir adamdı ve tenkitlerden çok üzülmüştü.
Bunu gören Atatürk:
-Yok Reşit Galip Bey dedi, ben kendi soframda hocamın (Çünkü Esat Bey Ata’nın hocasıydı.) bu kadar üzülmesini istemem.
O vakit Reşit Galip:
-Beni mâzur görünüz ancak burası saraydır.
Fakat Sultan sarayı değil, millet sarayıdır. Sofranızdaki zât da sizin hocanızdır.
Sultanın hocası değildir.
Sizi sultan yerine koymadığım için serbestçe konuştum, dedi.
Atatürk fena halde üzüldü.
-Sus, dedi.
Reşit Galip, “Millet ve memleket meseleleri konuşulurken susamam” cevabını verdi.
Atatürk bütün bütün kızdı. Kalk sofradan, diye bağırdı.
Reşit Galip, yerinden kalkmadı.
O vakit Ata:
-Sen kalkmazsan ben kalkarım, dedi.
Havlusunu topladı ve sofradan kalktı.
Bütün sofrada oturanlar ayağa kalktılar. Herkes sofrayı terke hazırlanıyordu.
Atatürk geri döndü:
-Size ne oluyor?
Oturun oturduğunuz yerde, emrini verdi.
Ve salonu terk edip gitti. Ortalığı derin bir korku ve ağır bir hava kapladı. Herkes susmuş ve ne yapacağını düşünmeye başlamıştı.
Biraz sonra Ata’nın yaveri içeri girdi:
-Gazi Hazretleri emrediyorlar. Kendileri olmadığı halde sofraya devam edilecektir ve kimse yerini terk etmeyecektir, dedi.
Reşit Galip ertesi sabah Ankara’ya döndü. Onun ebedî nikbetini bekleyenler birkaç ay sonra Maarif Vekili olduğunu öğrendiler.”
Eğitim konusunda Atatürk’le tartışacaksınız, birkaç ay sonra da Millî Eğitim Bakanı olacaksınız.
Pek inandırıcı bulmadınız değil mi?
Eğer bu durum bize inandırıcı gelmedi ise, Atatürk’ü ya masal kahramanı, ya masasında güzelleşen alkolik, ya put, veya bilmem ne sanarsınız…
Atatürk şudur budurdan ziyade, şunu akletmek lazım:
Atatürk, okuyan kendini geliştiren, bilgi yönü ile kendini ezen olunca da liderlik gereği öfke duysa da, bilgiye saygı duyan biriydi…
“Herkes otursun” dediğinde, asker gibi herkesin oturduğu masada Reşit Galip Beye kalk masadan deyip görevden alıp, “haindir bu” diyemez miydi.?
Çünkü Atatürk biliyordu ki: hatır için b.k yenmezdi..
Çünkü Atatürk biliyordu ki: bizi her düzelten, bize düşman değildi..
Öyle kolay Atatürk olunur mu sanıyorsunuz.?
Atatürk din düşmanı mı, müslüman din alimi mi bilmem ama Peygamberin savaş planını incelediğini bilirim..
“Planda eksik var mı” araştırdığını bilirim.!
Öyle kuru sünnetçi olmadığını bilirim..
Kur-an aklının “sorgulayın, zaten hakikati bulacaksınız” gerçeğini gördüğünü bilirim..
“Hiç bilenle bilmeyen bir olur mu.?”
Dostlarım:
Hatalıya “hatalısın” diyecek çizgimiz olsun..
Haklıya “haklısın” diyecek çizgimiz olsun..
Ama bunlarda bireysel değil, kamunun ve ilahi kuvvetin ölçüsüyle karar verelim..
Tevhit ve adalete iman etmediyseniz, ne insan, ne de müslüman olamazsınız..
Bizim hatalısın dememizle kimse hatalı olmaz ama hür irade ve özgür akıl hakkı ortaya çıkarır..
Zira gerçek her şeyin üstündedir..
Biz gerçeği haykırmazsak, gerçek bizim üstümüze çıkar ve biz ezik ve ucuz kalırız..
Allah, hakkı gizleyenleri, esfele safilin der…
Doğru yolda olana selam olsun..