DOLAR35,2210% 0.06
EURO36,8305% 0.18
STERLIN44,4337% 0.27
FRANG39,3663% -0.16
ALTIN2.978,12% 0,33
BITCOIN95.393,93-1.248
reklam

VİRÜSE BAĞLI EKONOMİ….

Karadeniz’e kıyısı olan şehirlerden birinde, bir akademisyen, bir gazeteci, birde işletme sahibi olmak üzere eskilerin ısınmak için kullandıkları adına ocak başı dedikleri…

Yayınlanma Tarihi : Güncelleme Tarihi : Google News
VİRÜSE BAĞLI EKONOMİ….
reklam

VİRÜSE BAĞLI EKONOMİ….
Karadeniz’e kıyısı olan şehirlerden birinde, bir akademisyen, bir gazeteci, birde işletme sahibi olmak üzere eskilerin ısınmak için kullandıkları adına ocak başı dedikleri, ocak kavramının da menşei olan günümüzde de şömine denilen mekânın başındayız.

Şimdilerde klasik Türk âdeti olmaya yüz tutmuş bir gelenek oldu, birkaç kişinin bir araya gelince siyaset konuşması.
Hemen hemen her meslek erbabının da bildiği bir bilim dalı.
‘’Ben olsam’’ diye söze başlayıp içi boş cümleler kurma geleneği…
Durum aslında bundan çok farklı olmasa da, işletme sahibi karşımda oturan tanınmış gazeteciyi, bir de akademisyeni görünce başladı derdini yanmaya…

Şehre yapılan yatırımlardan söz etti.
Açılan yüzlerce işletmelerden söz etti.
Her işletmede çalışan onlarcasından söz etti.
Bu arada da benim de Giresun’lu olduğumu öğrenince, Giresun’un bu işletmelerden hiç nasiplenmediğini söylemeden de geçemedi.
Ordu’un bu hizmetlerden çok faydalandığını, Rize’nin de faydalandığını Trabzon’un da faydalandığını ısrar ederek vurguladı.
Henüz çocuk sayılacak yaşlarda teşkilat başkanlığı, yönetim kurulu üyeliği yapmış olsam da, hatırı sayılır sayıda vekil seçilen dönemlerde iktidar partisinde gençlik kolları başkanlığı yapmış olsam da, şimdilerde siyasetçi, herkesin her şeyi bildiği evrede de gazeteci olmadığım için muhabbette sustum.

Olanları sizlere yazmak paylaşmak pahasına…
Çünkü ben yazarım, değer verdiğim değer gördüğüm her şeyi yazarım.

Ama iktisattan siyasete her husustan haberdar olan, akademisyene de hocalık yapan bu işletme sahibi öyle bir şey söyledi ki kimsenin verecek cevabı yoktu.
Herkes birbirine baktı.
Haylıydı adam.

Dedi ki işletme sahibi..
Bizim buralarda yüzlerce işletme var.
Daha yakında bir işletmenin helikopter pistini Sayın Başkan yaptırdı.
Falanca ülkeden falanca zengin geldi pist bulamadı, zorda kaldık.
Hepimizde hem devlet, hem de banka kredi desteği var.
Olurda corona virüsü dolayısı ile İran’la kapılarımız kapanırsa ve İran’dan veya diğer Arap ülkelerinden turist gelmezse batarız…

Ne gazeteci, de nede akademisyende ses yok.
Kimse ‘’neden geleceğinizi iki turiste bağladınız’’ diyemedi ve kral çıplak diyen köyün delisi ben olduğumdan mütevellit olsa gerek söz bana kaldı iyi mi.?

O’nlara aşağıda ki bilindik hikayeyi anlattım.

İngiliz Kralı VIII. Edward İstanbul’a Atatürk’ü ziyarete geldiği zaman, Atatürk kendisine bir akşam ziyafeti vermişti. Ziyafetten önce:
“Bana İngiltere sarayında verilen ziyafetler ne şekilde olur, onu bilen birisini yahut bir aşçı bulunuz!” dedi. Sonunda İngiliz sofra merasimini bilen bir kişiden öğrenerek sofrayı o şekilde düzene koydular. Akşam Kral sofraya oturunca kendisini sarayında gibi hissederek çok memnun oldu. Atatürk’e dönerek:
“Sizi tebrik eder ve size teşekkür ederim. Kendimi İngiltere’de zannettim.” diyerek memnuniyetini bildirdi.
Sofraya hep Türk garsonlar hizmet etmekte idi. Bunlardan bir tanesi heyecanlanarak elindeki büyük bir tabakla birdenbire yere yuvarlandı. Yemekler de halılara dağıldı. Misafirler utançlarından kıpkırmızı kesildiler. Fakat Atatürk Kral’a eğilerek:
“Bu millete her şeyi öğrettim, fakat uşaklığı öğretemedim” dedi ve garsona dönerek “görevine devam et” emrini verdi.

Ve işletme sahibine dönerek:
Eğer bizim ekonomimiz İran’dan gelen üç beş kişiye kaldı ise, Katar’dan gelen birkaç kelleye kaldı ise, Rusya’dan gelen votkakoliklere kaldı ise, batsın bizim ekonomimiz.

Daha yirmi yıl önce haklı sokağa düşmüş olan Rusya, bize soba borusuna benzer adına S-400 denen şeyi satıyorsa, bizde o soba boruna benzer şeyi almayı dünya devi olmak sanıyorsak, bize her şey mubahtır.

‘’Efendim o şey füze savunma siste mi’’ dedi akademisyen dostum.
Haklıydı….
Bende kendilerine:
‘’Sizin üniversitelerde neden yapılmadı efendim, bu füze bu savunma sistemi.?’’ dedim ve ekledim…
Yazılımını senin yapmadığın her silah demir parçasıdır….
Şimdi de ben haklıydım.

Adamlar bize Yunanistan gibi rol biçmeye çalıştılar.
Özal’da bu role çabuk ısındı.
Her yerde mantar gibi turizm okulları açıldı, yetmedi turizm fakülteleri açıldı.
Hizmetçilik yapamayan Türk insanına liseler, fakülteler mahareti ile diplomalı hizmet öğretildi..

Bekleyin şimdi İran’lı gelecek diye…
Bekleyin şimdi yaşlı Alman gelecek diye..
Bekleyin şimdi yaşlı İngiliz gelecek diye…
Dil öğrenin, İngilizce tabelalar asın, yetmedi Arapça tabelalar asın.
Dünyada konuşulan onlarca dil var tüm dilleri tabelalarınıza asın bakalım, tabelada yer kalmayınca ne yapacaksınız.?
Gözleri ağlanacak hallerimize doldu ancak son cümleye gülümsediler.

Gülümsediler çünkü; turizmde geldiğimiz noktayı turizm işletmesi olan adam da bilmiyordu.
Olay yeri: Adıyaman.
Olay: Turizm ve Avcılık sporu adı altında cinayet işlemek.

Nasıl.?
Adında doğa koruma olan bir kuruma para yatırıyor ecnebi turistler.
Geyikleri avlıyor bizde bundan kazanç sağlıyoruz.
Bu şu demek.
Bu coğrafya da insan avlamanın haricinde sporu unutmayalım diye hayvan da avlıyoruz.

İnsanlarımızdan sonra turizm adı altında hayvanlarımızı da emperyalizme katlettiriyor ve terbiye yoksunu sefil ecnebilere katlettikleri hayvanlarımızla mutluluk pozları verdiriyoruz…
Biz turizmde baya ilerledik.
Şimdi ister gül ister ağla…

Kur-an der ki:
Yeryüzünde yürüyen hertürlü hayvan ve gökyüzünde iki kanadıyla uçan kuşlardan ne varsa hepsi, ancak sizin gibi toplum yani birer ümmettirler. Onların da durumları, rızıkları, ecelleri yazılmıştır. Biz kitapta tek bir şeyi bile ihmal edip, eksik bırakmadık. Sonra onlar Rablerinin huzuruna toplanacaklardır.

Allah’ım emanetlerine sahip çıkmayanları sana havale ediyorum.
Doğru yolda olana selam olsun.

YORUM YAP